6/14/2015

Deli Manyak

Nerede deli manyak varsa beni bulmaz.
Bulmasın arkadaşım :) 

Neden bu cümleyi bu kadar çok seviyoruz bilmiyorum ama deli manyak mıknatısı olduğumuzu kabullenerek yaşıyoruz. 
Bu duruma bir el atmak lazım.

Onca düzgün psikolojisi olan tatlı, adam gibi sevmeyi bilen, duygularından korkmayan, eğlenceli, kendi benliğiyle mutlu insan varken neden kendimize işkence çektirelim ki?
Bırakın. 
Bazı şeyleri bırakmak emin olun çok rahatlatıcı bir duygu.
Hafifleyin.
Sadeleşin.
Hayatınızda olmasını istemediklerinizden kurtulun enerjinizi boşuna tüketmesinler. 
Yalnız kalmak gibi kocaman bir korkumuz var.
Korkmayın artık kendinizden.
Siz bu kadar kendinizle yalnız kalamazken başkası sizi ne yapsın? :) 
Son cümle biraz ağır oldu galiba ama..
Herkes kendi enerjisine ve frekansına göre insanları çekiyor.
Bu durumda kendimize odaklanmanın vakti geldi.

Bu bir bencillik değil.

Kendi isteklerimizi göz ardı edersek, kendi mutluluğumuzu göz ardı ettiğimizden, içsel mutluluğu zaten yaşayamazken başkalarını mutlu etmeye çalışmak tam bir fiyasko olur. 
Sahte mutluluklara ihtiyacımız yok.
Sahte ilişkilerle başkalarını mutlu etmemize gerek yok.

Zaman ve enerji yatırımınızı doğru yapmanın günü bu gün. 

Bu süreçte insanlar sizden ayrılabilir, siz onlarla aynı yola devam etmek istemediğinizi belirtebilirsiniz.
Terk edilmek kötü bir şey değil. 
İnsanlar değişir.
Sizin şu an değiştiğiniz gibi kimse aynı kalmaz.
Bu ikiyüzlülük veya oynaklık değildir. 
Zamanla öğrenilenlere göre görüşler değişebilir.
Hala diş perisine inanan yoktur sanırım, küçükken seviyorduk kendilerini. Dönek miyiz şimdi?
Şaka bir yana,

Bırakın. 
Giden gitsin.

Zamanla yerine çok daha gönlünüze göre olanı, hayırlı olanı gelecek.
Değişim güzeldir.

Bu süreçte kendinizi sevmek çok önemli.
Çoğu insan günlük olarak elinde olan şansların farkında olmadan günlerini yaşayıp bitiriyor. 
Bu yüzden yeniden hatırlatmak istedim.

Evet çok şanslısınız.

Şu an bu yazıyı okuyabilen sağlıklı gözlere sahip olduğunuz için.
Nefes alıp verebilmek için bir makinanın yardımına ihtiyacınız olmadığı için.
Yürüyebildiğiniz için.
Yemek yemek için serumlara ihtiyacınız olmadığı için.
Yeni bir güne daha uyanıp mucizelerle karşılaşmak için bir güzel güne daha sahip olduğunuz için.

Yitirmeden anlamayan bir yapımız var. 
Oysa ki her an yapabildiklerimizin değerini anlayıp içimizden bunlara sahip olduğumuz için şükretmek çok önemli.
Hayatınızda onca değerli şey varken onları şu an sevin. 
Yitirdikten sonra değil.

Şükretmek durumunu öyle dini bir anlamda da kullanmadım. İstediğiniz şekilde yani içinizden kime, nereye, nasıl, nerede, ne şekilde, ne zaman yapmak isterseniz bunu yapın. 
Bence bunun hiç bir kuralı yok.

Deneyin.
Derin bi nefes alın ve hayatınızdaki bu minik güzelliklerin varlığını düşünün. 
Şükredin. 
Şükrettikçe bu güzelliklerin arttığını göreceksiniz. 
Bu günün devamında farkında olun kendinizin. 
Yürürken adım atmanın değerinin farkında olun. 
Yemek yerken onların tadını alabilmenin.
Güneşin sıcaklığını, gecenin karanlığını, yıldızların parıltısını görebilmenin tadını bir daha hissedin.
Kaybetmeden, yitirmeden.

Kendinizi bu mükemmelliklere sahip olduğunuz için sevin. 
Bu kadar güzellik içinden de artık konumuzu bağlarsak deli manyakları değil, sağlıklı insanları kendinize çekin. 

Tatlı çılgınları da çekin onlardan zarar gelmez izin verdim gitti :)
Bu iki tatlı parça da benden size gelsin!

https://www.youtube.com/watch?v=dq6VyapoFkM
Pinhani - Yitirmeden


Athena - Ben Böyleyim 


6/07/2015

Karaköy ve Cihangir geceleri :))

Tesadüfen gelişen olaylar sonucunda yeni yerler keşfetmeyi sevenlerden misiniz?

Benim en çok keyif aldığım şeyler arasında güzel mekanlar keşfetmek olabilir.
Dün gece seçim öncesi ve yağmurlu bir gün olduğu için Taksim bomboştu.
Dışarı çıkmak ve doğumgünü kutlamak için çok yanlış bir gün olduğunu söyleyebilirim ama bir kez çıkmış bulunduk.

Gece Asmalı tarafında başladı ama nereye gitsek hüsran verici şekildeydi. 
Dans etmek için güzel bir yer arayışına girdik arkadaşımla.
Asmalıdan teker teker dolaşarak Küçük Beyoğlu taraflarına geldik ama burası da aynı şekilde olunca Cihangir tarafına geçtik.

Bir yandan da yağmur yağdığı için iyice kimsecikler olmamaya başladı etrafta.
Bu gece eve mi dönsek artık yapıcak bir şey yok derken Cihangir'de Geyik'e geldik.
Ordan tavsiye üzerine Yan Gastrobar'ın varlığını öğrendik.

Ama saat orası için çok erkendi o kadar beklesek mi yoksa dönsek mi diye konuşurken bir grup da bizimle aynı durumda olduğundan fikir arıyorlardı ki kendimizi aynı konuşmanın içinde bulduk.
Kızlardan birinin tavsiyesi üzerine Colonie Bar & Brasserie Karaköy'e geldik. Cihangir'e çok yakın yürüyerek de gidebilirsiniz ama yağmurlu olduğu için hava taksiyi tercih ettik 7tl gibi bir mesafede.
Geldiğimizde en sonunda gecenin en kalabalık mekanını bulmuş olduk.
İçerisi keyifliydi müzikler genelde Lucca ayarındaydı ama insanlar çok dans etme taraftarı değil gibilerdi daha çok cool takılıp olduğu yerde sallanan insan topluluğu vardı.
Bizse dans etmek istiyorduk !! :))

Derken ordan çıktık birazcık yürüyerek pasajın içinden geçip Unter' e geldik.
Konsept olarak sokak arasında, binaların arasına tel konulmuş ve tavan gibi iki bina arasında sarmaşıklar büyümüş ve bu sarmaşıkların içine loş ışıklı ampul şeklinde lambalar konmuştu.
Şu an tam tarif edebildim mi bilemiyorum ama tam bir romantik film sahnesinden fırlamış gibi bir sokak görüntüsü veriyor. 
Benim gerçekten çok hoşuma gitti. İçerisi de çok eğlenceliydi. İnsanların dans etmekten çekinmediği samimi ve daha rahat bir ortam vardı Colonie'ye göre. Bu yüzden gecenin en uzun vaktini burda dans ederek geçirdik. 
Kesinlikle Unter'e yeniden gelip daha normal bir günde de görmeyi düşünüyorum.
Ordan çıkınca Cihangir'e geri döndük. 
Roxy'nin yanındaki Yan' a geldik. 
Burası tam bir after party kafasında olan bir mekandı zaten 2  yada 3'den önce sanırım açık değil.
Eğer gece geç saatlerde devam etmeyi sevenlerdenseniz bu mekanı deneyebilirsiniz. 

Sabahında da bu kadar mekan gezmiş oy vermemiştir..mmhh.. diyenler olur gibi hissettiğimden mütevellit yazıyorum ki oyumu da kalktım sabah 11 gibi kullandım :) 
Gezmek eğlenmek sorumlulukları ihmal etmek demek değildir. 

Bonus: Kadıköy tarafında güneş batışını izlemek isteyen ve manzara sevenler için Alkım kitapçısının terasındaki Franz Kafka Cafe'yi öneririm. DoubleTree Hilton'la aynı manzaraya sahip diyebilirim. 
Ama martılara dikkat ! :) 

İyi eğlenceler !!



6/02/2015

Bu da böyle bir gece yazısı..

Biz en çok nerden kaybediyoruz ? 

Son zamanlarda en çok karşıma çıkan şeylerden biri pişmanlık ve nefret.
İnsanların çevrelerine karşı hep bir hararetleri var.
Olmayan hayalleri, düzgün gitmeyen işleri, bir türlü bulamadıkları aşk..

Özellikle bu ara biraz daha göz önünde olmaya başladıkça insanların tepkilerini gözlemlemeye başladım.
Ne kadar yolumda ilerlersem o kadar çirkin ve çirkef yorumlar gelmeye başladı.

Gördüm ki insanlar sevgilerinden çok nefretlerini dışa vurmakta daha rahatlar.

Ve birçoğu kalplerini sanki sevmeye kapatmış gibi.

Bu durum, yani kalplerini kapatmış insanları görmek, benim için çok üzücü. Keşke bir şekilde anlatabilsem hayatın bu tarz nefretlerle geçirmek için çok kısa olduğunu...dedim ve bu yazıyı yazmak istedim.

Bir kızı gördüğü zaman - Saçı ne güzel diyerek güzelliğini kabul etmektense -Burnu da eğriymiş demek çok daha yaygın.

Tabiiki her şeyi beğenmek zorunda değiliz. 
Ama benim dediğim o noktayı anlatabildim sanırım.

Muhtemelen bu kadar açık konuşmam bile itici gelebilir çünkü her çıkan kelimeyi sanki kendilerine doğrultulmuş bir mızrak gibi algılıyor bu dönemde insanlar. Gerçekten tamamen içimden geçenleri yazma amacıyla yazıyorum. Kimseyi alındırma gücendirme yada ben daha çok şey biliyorum hadi size bilgelik taslayayım amacıyla değil.

Algı.. ne kadar da önemli.

Kendini olduğun gibi kabullenmekten geçiyor aslında tüm düğümlerin başlangıcı.

Kendini kabullenmek ve sevmek. 
Sevdiklerini sevmediklerini bilmek.
İsteyip istemediklerini söylemek.
İç huzuruna önem vermek. 
Huzurlu ve mutlu olabildiği zaman insan, olayları zaten farklı algılamaya başladığından dolayı hayata 1-0 önde başlıyor.

İkinci adım ise herkesin ve kendinin hata yapabileceği gerçeğini kabullenmekte.
Affedin.
Hem başkasını hem kendinizi.
Mesela tam şu anda.
Durun ve kendinize sarılın hatalarınızla kendinizi kabullenin. Zaten sizi siz yapan detayların bunlar olduğunu görün.
Büyütmeyin.
İnsanlık halidir olur böyle şeyler.
Tabiiki kırgınlıklarınızı söyleyin içinizde tutmayın ama sonrasında da içinizde artık kin tutmayın.

Nehir gibi olun.
Bırakın size biri çamur atarsa sizin o gürül gürül akan tertemiz suyunuz onu temizlesin aksın gitsin.

İçinizi bir toprak gibi düşünün.
Aklınıza düşen her düşünce tohumu önce sizde filizlenir.
Güzel tohumlar ekin.
Kendi bahçenizi güzelleştirin.

Zamanla zaten kendi yolunuzda ilerlemeye başlarsınız.
Ve benim en büyük şansım iç sesimi yani kalbimin sesini dinlemem oldu. 
Sakin kafayla kendinizi dinleyin. Kendinize vakit ayırın.
Kalbiniz yap diyorsa yapın.
Veya tam tersi oraya gitme hayır iyi şeyler sezmiyorum derse durun bir dinleyin.

Ve son olarak her insan çoooook farklı.
Herkesin hayat hikayesi farklı.
Gördükleri yaşadıkları farklı.
Dilleri dinleri inançları renkleri kokuları etnik kökenleri hissettikleri tattıkları cinsiyetleri beğenileri... her şeyleri farklı.

İnsanları olduğu gibi kabul edin.
İlla onaylamak zorunda değilsiniz ama açın artık duvarlarınızı.
Başkalarını yargılamadan sadece anlamaya çalışın.
Konuşun.
Düzgünce iletişim kurun. 

Daha iyiye mutluya ve keyfi arttırma yoluna gitmek varken, boşa harcamayın enerjinizi. 
( yazar burada içsel bir yalvarış yapar abilerim ablalarım gözünüzün yağını yiiim.) 

Geçen hiç bir saniyenin tekrarı olmadığını hatırlatmak isterim. 
Tüm düşüncelerin de aynadan seker gibi önce sizde büyüdüğünü unutmayın.

Sonu da böylece dağınık kalsın.
:) 
Sevgiler.