9/29/2015

Melek - Heredot Cevdet Saati

Melek üniversite öğrencisi, Huriye'nin biricik yeğeni.
Halasıyla beraber kahvenin sokağındaki bakkal bayisini işletiyorlar.
Halasıysa Melek'i her türlü bakıştan, özellikle kahvenin delikanlısı Sarp'tan korumak için bakışlarını hiç eksik etmez. Melek için adeta bir koruyucu kalkan gibi bu hayatta.
Yine de bakalım Sarp'ın bakışları halasının tüm bu uğraşlarına rağmen, Eros'un oku misali, Melek'in kalbine konacak mı? :)


Heredot Cevdet Saati Yeni Sezon İlk Bölüm 
Esmeralda


9/26/2015

Farkettiniz mi ?

"Farkettiniz mi, şükrettikçe şükredecek şeyler artıyor."

Geçenlerde bu yazıyı görmüştüm ve o gün bunun anlamını çok derin hissetmiştim.
Daha çok kişiye bunun ulaşmasını istediğim birkaç nacizane düşüncemle beraber bu yazıyı yazmak istedim.

Kıymetini bildiklerimiz çok daha fazlasıyla bize gelirken,
Bilmediklerimiz de ellerimizden kayıp gidiyor..

Hayatta sürekli bir koşturmaca içerisindeyken asıl önemli olan şeyleri kaçırıyoruz.
Bir yolda gidiyoruz acele acele varış noktasına doğru ama yoldan keyif almayı unutuyoruz.
"Çok yoğunum." günümüzün mottosu.
Acıklı olan durum ise, insanlar kendilerine bile yoğun.
Peki ne için, kimin için bu yoğunluk?

Herkes bir koşturmaca peşinde yapmak istediģi bir sürü hayalle birlikte ama bir türlü vakit ayıramadığı.

Mesela yaşlanınca güzel yaşamak için çok para kazanmak istiyoruz ama çok para kazanmak için çok çalışırken stresten sağlığımızı riske atıyoruz bu arada zaman geçiyor, vücut dayanamadığı anda artık sağlık problemleri büyüyor bu yüzden dur diyoruz tempomuza ama çok geç oluyor. Elimize çok parası olan ama hastalıktan keyifle harcayamayan bir birey kalıyor.

Denge önemli..

Bunu üniversitede uykusuz kalıp ders çalıştığım bir gece gördüm.
Stres yapmıştım, kütüphanede gecenin bir saati gerilmiş ders çalışıyordum, midem ekşidi başım ağrıdı vücudum resmen errör veriyordu, hem açım hem uykusuzum sonra bi an durdum dedim n'apıyorum yani alt tarafı bir sınav uykumdan sağlığımdan daha mı önemli. 
Bıraktım gittim yattım uyudum. 

Daha düzenli çalıştım sonraki sınavlara ve öyle girdim olduğu kadarıyla ama sağlığıma o geceki gibi bir işkence yapmadım 2 3 puan daha yüksek almak için.
Hayatta öncelikleri belirlemek lazım.
Hep daha çok puan, daha çok para derken azalan sağlık, mutluluk, huzuru gözden kaçırmamak lazım.
Yarış atı gözlüklerini çıkarın.

Mutlu olmak herkesin istediği peşinde koştuğu varış noktası değil mi? 
Ama mutluluk varılan bir nokta değil aslında.
Mutluluk yolculuğun kendisi.
Sonunda mutlu olmak için tüm yol boyunca mutsuzluğu göze alıyoruz.
Ki bu yapılan en büyük yanlış bence.

Saçma sapan şeyler yüzünden en çok sevdiklerimizi üzüyoruz.
Çünkü genelde en toleransımızın düşük olduğu kişi en yakınımızdaki oluyor.
Ve malesef bunu o kişiyi kırmadan, kaybetmeden göremiyoruz.

En yakınımızda da kendimiz varız aslında görmediğimiz.
Kendimizi tükettiğimizi artık adım atamayacak hale gelmeden farkedemiyoruz.

Değer bilmek için kaybetmeyi beklememek lazım.

Sağlık bence en değerlisi ama kaybetmeden anlamadıklarımızdan.
Sağlığın en büyük kayıplarıysa ruh'ta başlıyor..
Çoğu hastalığın altında yatan bir psikolojik neden olduğuna inanıyorum.

Sevmek ve sevgiyi paylaşmaksa en iyi ilaç.

Kalbinizi sevgiyle doldurun.
Germeyin, gerilmeyin. Herkes pimi çekilmiş gibi dolanıyor bu aralar..
Biraz sakin olun.
Al bir derin nefes! 

Biraz kamyon arkası sözü gibi ama;
Kimse sağ çıkmayacak zaten bu dünyadan bari o kısa zamanımızı keyifle geçirelim :)

Hayata minik molalar verin ve o an'ı yaşayın.
Ben bahçede oturup kedilerimizi seviyorum çok yoğun bir tempoda çalıştıysam.
Geçen gün gece 3'te eve döndüm setten çıktığımda. 
Çok yorgundum ama bana iyi geleceğini bildiģimden 15 20 dakika bahçede oturdum kedilerle oynadım eve o şekilde huzurlu girip uyudum.

Herkesin kendine göre bir dinginlik yöntemi olabilir. Bunu keşfedin.

Belki müzik dinlemek, yemek yapmak, ebru yapmak, bisiklete binmek, denize bakmak..

 Yani yavaşlayın ve hayatı hissedin.
Kendiniz için bunu yapın.

Hayatınızdan da sizi üzen, motivasyonunuzu düşüren her ne varsa karşısında güçlü durun çıkarın gitsin.
Ben öyle yaptım.
Bazı şeyleri kaybetmek güzeldir. 
( Kilo mesela ama tabi bunun konumuzla ilgisi yok :D  )
Emin olun bu kayıplar size çok şey kazandıracak.

Ve şükredin,
Sahip olduğunuz onca şey için..
Yok benim şükredicek hiç bir şeyim, mutsuzum illa derseniz bu yazıyı okuyan gözlerinizle başlayın bu yolculuğunuza :)

Her olan ve olmayan şeyin de sizin için en hayırlı olanı olduğuna inanın.
Olmuyorsa daha iyisi yoldadır size doğru..

Yazı biraz dağınık oldu aklıma gelenleri yazdım.

Çok Pollyanna bir yazı gibi görünebilir okunduğunda çünkü genelde alışık olunan yaşam tarzları hep bir sorun problem sıkıntı içeriyor, ama neden zamanı olumlu şekilde geçirmek varken negatifliklerle boğuşmakla geçirmeyi tercih edelim ?

Bir filmde, yağmurlu havada arabanın camından dışarı bakarken çocuk, damların camın üzerinden akıp gitmesiye bunu söylemişti: 

T.S. Spivet: The amazing thing about water drops is that they always take the path of least resistance. For humans it's exactly the opposite.

Siz su damlası gibi olun, kolay yoldan akıp gidin.





9/20/2015

Gece Kafası

Samimi bir gece yazısı paylaşmak istedim.
Hepimizin böyle açıkladıkça boş yere daha da garipleşebileceği için açıklayamadığı ama aslında bir açıklama gerektiren anları olmuştur. 

Bu aralar biraz fazlaca "fail" anlar yaşıyorum.
Fail anlardan da kastım bir saniyelik yaşanan ama üstüne bir saat düşündüren, düşündükçe utanç verip, yukarıya doğru "ya pardon bakar mısınız? benim bir an vardı da onu geri alsak diyorum.." diye serzenişte bulunduran ve aslında boşu boşuna gerçekleşen nedeni meçhul durumlar.

Biraz da detayları fazla düşünmemden kaynaklanıyor sanırım.

Mesela örnek vermek gerekirse; cafede topluca bir masada otururken yeni tanıştığım insanların olduğu bir grupta kalkıp tuvalete gittim. Tuvalet kullanılmış ama afedersiniz sifonu çekilmemiş durumdaydı ve tuvaleti kullanmak yerine kızların esas tuvaleti kullanma amacı olan saç baş düzeltme işlemini yapıp tuvaletten çıktım. Tam ben çıktığımda yeni tanıştığım kızlardan biri tuvalete benden sonra girmek için geldi ve tuvalet zaten tek bir kişilik olduğu için aynı tuvalete girdi. Yolda da gelirken karşılaşınca gülümseştik. Sonra ben masaya geri döndüm oturdum. 
Bi anda zınk jetonum düştü.

Ya acaba benim tuvaleti öyle bıraktığımı mı düşündü ?? 

İşte tam failliğiyle beynimi kurcalayan bir an!

Beni de yeni tanıyor..
Acaba açıklasam mı durumu masaya döndüğünde? 

Normalde bu tarz anlarda çok makaraya vururum ama beni tanımayan birine makara yapsam pek sevimli olmazdı sanırım.

"Sana bir süpriz bıraktım beğendin mi ?" 
Yakın arkadaşım olsa " böö çok pissin " der bende tabiki ben yapmadım derim güleriz zaten onlar da bilir geçer gider, ama tanıdık olmayan biri olmasının verdiği gerilim olayın bir fail olmasına neden oluyor.

Tamam diyelim açıklamaya çalıştım..

"Şey tuvaleti sen girdiğinde pis gördün sanırım, yani tuvalete baktıysan pisti, ama ben öyle bırakmadım, ben girdiğimde de öyleydi, yani ben aslına temiz bir insanım, valla tuvalet eğitimim var, ben yapsaydım sifonu çekerdim, tuvalete gittim ama kullanmadım, sadece saçımı düzeltip çıktım. "

Tam bir olay toparlamaya çalışma cümlesi.
Sanki ben bırakmışım da o benden sonra girince bi anda paniklemişim gibi.

Belki tuvalete hiç bakmadı o da saçını başını makyajını düzeltti çıktı? 
Boşuna kurcalamasam mı olayı?

Bir yandan beynimde keşke yine de sifonu çekseydim çıkarken temiz bırakıp çıksaydım ama ben neden milletin bıraktığı pisliği temizliyorum ki? 
Gibi gibi fırtınalar koptu.

 Ve sonrasında hiçbir şey söylemedim.
Kendi kendime sihirli bulduğum bir cümleyi söyledim ve bu fail an'ı şu an'a kadar kendi içimde bir sır gibi sakladım.
Sonra bu yanlış anlaşılmalı panikli ortaya karışık durumları yaşayan bir ben değilimdir bence diyerekten sizinle paylaşıp kendime suç ortağı arayışına geçtim :D 

Bir keresinde de iş arkadaşımla iki kişi oturuyorduk yemek yendi etti sonra arkadaşımın arkadaşı iki kişi daha katıldı.
Yemeğe geldiğim arkadaşımla ilk kez yemek yiyorduk ve o arkadaşlarıyla oturmaya devam edecekti, benim kalkma zamanım gelmişti. 

Hesabı o erkek olduğu için ödeme konusunda ısrar edeceğini bildiğimden (çok kibar biridir) ve hesap ödetmeyi sevmediğim için başkasına, çaktırmadan masadan kalktım kendi kısmımı ödedim. 
Mekan çakallık yapmasın diye de ona çıkışta söyleyeyim de bilsin istedim yeniden ödemesin boşuna benimkileri diye.

Beni uğurlamak için dışarı çıktı, tam vedalaşırken; 
" Bu arada ben hesabı hallettim sen bir daha ödeme."
Diye bir cümle kurdum o da "Ne gerek vardı mahcup ettin beni ben hallederdim.." dedi bende "Olsun görüşürüz :)" dedim el salladım ve yoluma devam ettim.
Tamamen iyi bir niyetle söylemiştim ki...

Bir anda yolda jeton sen yine zınk..!

Bir saniyelik cümle üzerine elli fail senaryo oluşmaya başlasın.

Hesabı hallettim derken "yani kendi kısmımı" diye belirtmedim ama hepsini mi ödedim sandı acaba?

Şimdi onlar nasılsa Cansu hallettim dedi diye  masadan kalkarsa ve aslında hesap ödenmediği için tamamı orda ayıp bir durumla karşılaşırlar mı ?

Ben niye mahallenin ağası gibi " Ben hesabı hallettim aga para bende siz raad olun." dermişcesine bir cümle kurdum ki?..

Çocuk da mahcup oldum dediğine göre kesin yanlış anladı yoksa neden mahcup olsun ki ? 

Mesaj atsam mı? " Hesabı ödedim dediğim yanlış anlaşılma olmasın yani sadece kendi kısmımı.. " ıyk çok itici bir mesaj oldu bu. Git kendi hesabını kendin öde der gibi.. denmez böyle de ayıp.. 

Dönüp yanlış anlaşılma olmasın diye hesabı komple mi ödesem acaba? 

Abarttım.

Hiç ödemeden kalksam bu kadar düşünmezdim sanırım ben gittikten sonra ne oldu diye :D
...

Yine bir fail an.
Yine kafamda deli sorularla Serdar Ortaç'ı anıyorum.
Sonra bir anda bir sihirli cümle geliyor aklıma ve rahatlıyorum..

"Amaaan sal."

Hayat bu "fail" anlarıyla güzel.
En çok kendi kendine kalıp bu "fail" durumlara bakıp, kendinle dalga geçip, gülünce güzel. 
Belki de zamanı gelince samimiyet oldukça bu anlardaki kıvranışlarımı anlatıp o kişilerle makara yapınca güzel. 

Her hikayenin çift tarafı var sonuçta acaba onlar ben bunları yaşarken nasıl düşündü? :D 

Bir de yazmanın bu yanını seviyorum.
Dönüp yeniden okuyunca bu muymuş  yahu üstüne düşündüğüm anlar dedim.
Ama o an aslında yaşarken ne kadar da kocamandı.

Zaman her şeyin ilacı diye boşuna dememiş atalarımız..
Ayağını sıcak tut kafanı serin, gönlünü ferah tut düşünme derin de demişler..
İşini bilmedik çavuşlar döner götünü avuçlar da denmiş tabi ama bunun bizim konumuzla alakası yok pek..umarım..



Hayatı da fazla ciddiye almamak lazım.
İnsanız sonuçta :)












9/11/2015

Garfield Lazanyası

Küçüklüğümde en çok sevdiğim karakterlerden biri olan Garfield'dan sonra başlayan bir lazanya merakı ve sevgisi yerini aşk'a bıraktı sanırım. 
Lazanya bir aşk olmalı.. 
O beşamel sosu.. 
O fırınlanmış kaşar peynir ve makarnası.. :)

Neyse daha çok uzatmadan tarife geçiyorum. 

Malzemeler: 

  • 1 adet soğan
  • 3 diş sarımsak 
  • 250gr kıyma
  • 100gr tereyağı
  • 300gr kaşar peynir
  • 1 adet domates
  • 3 full yemek kaşığı salça
  • 2 adet havuç
  • 1.5 Paket lazanya
  

1 adet soğan ve 3 diş sarımsağı çok ince şekide rondodan geçiriyoruz.



 250gr kıymayı parçalayarak tereyağında pişirelim.


Kıymalar daha biraz pembeyken soğanı ve sarımsağı ekleyip soğanlar tamamen kaybolana kadar pişiriyoruz.



Üzerine 3 dolu kaşık salçayı ekliyoruz. 

Rengi bu kıvama gelene kadar kısık ateşte pişirmeye devam ediyoruz.


Üzerine domates rendesini de ekliyoruz. Domatesler pişene kadar karıştırıyoruz.



 Veee iç malzemesi olarak en son havucu da ekledikten sonra havuçlar pişene kadar kapağını kapatıp  pişmeye bırakıyorum.


Havuçlar eridikten sonra içine tuz ve karabiberi de istenildiği kadar ekliyorum. 
İç malzemesinin yapımını tamamlıyorum. 


Beşamel sos olarak Knorr'un Beşamel sosu'nu kullanıyorum. 
2 paket yapıyorum.

Kaşar peyniri de rendeliyorum ve sırayla borcam kabının içini kaplamaya başlıyorum. 

Borcam'ın içini beşamel sosla kaplıyorum.

Üzerine bir kat lazanya diziyorum.

Üzerine beşamel sos döküyorum.
Ve yeniden bu sefer döşediğim makarnaların tam tersine diğer tarafa döşüyorum.
Yeni makarnaların üzerine beşamel sos  ve kıyma koyuyorum üzerlerine de kaşar koyuyorum. 
Bu şekilde bor cam dolana kadar kat yapmaya devam ediyorum.


En son katı beşamel sos ile kapladıktan sonra üzerine kaşar peynirleri kaplıyorum ve fırına veriyorum.

  

Yarım saat 180 derece fırında pişirdikten sonra çıkarıyorum ve servis yapıyorum. 
:) 






Anneanne Köftesi

Başlığımda yalan söyledim, çünkü benim tarifim ne kadar güzel olsa da anneannelerin elinin tadı apayrı! Onun için yılların emeği lazım. 

O yüzden benimki Cansu köftesi olsun :)

 Köfte için Malzemeler: 
  •  250gr Kıyma
  • 3 dilim kuru ekmek 
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet kuru soğan
  • 4 diş sarımsak
  • 2 yemek kaşığı galeta unu
  • 4-5 sap maydonoz 
  • Zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı kabartma tozu

Havuç Salatası Malzemeleri:
  • 5 adet havuç
  • 6 yemek kaşığı dolusu yoğurt
  • Tereyağı 
  • Tuz
Yanında süslemek için: 
  • Domates ve tatlı kalın biber 
  




Önce kuru ekmekleri rondoda un haline gelicek şekilde parçalıyorum.
Sonrasında 1 adet soğanı aynı şekinde rondoya atıyorum ve 4 diş sarımsağı güzelce karışana kadar rondodan çeviriyorum.
Tüm bunlar karıştıktan sonra içine 1 adet yumurta kırıp karıştırıyorum.
Sonrasında 250gr kıymayı da ekleyip karıştırıyorum.
 

Soğanın suyundan dolayı biraz mama kıvamında oluyor.
Onu hamur kıvama gelene kadar 2-3 kaşık kadar galeta unu ile takviye edip ele yapışmayacak kıvama gelene kadar karıştırıyorum.
 

Üzerine maydonozları ekliyorum ve 1 çay kaşığı kadar kabartma tozu koyuyorum ki pufidik köfteler elde edebilelim :) 
  
Tüm bunları karıştırıp oldukça homojen bir top elde ediyorum. 
Biraz dinlendirdikten sonra yaklaşık 10 dakika gibi yağlı kağıdın üzerine minik avuçiçi büyüklüğünde diziyorum üzerlerinde zeytinyağı dolaştırıp 180 derecede 15 dakika kadar fırınlıyorum.

Fırınlarken bir tel üzerine en üst kata biberleri ve domatesleri de koyuyorum.  
6-7 dakika sonra terslerini çevirip yeniden fırına bırakıyorum böylece tek tarafı çok kararmadan güzelce pişiyorlar.


Bu sırada kendisini çok sevdiğim ve yapılması dünya basiti olan havuç salatasını yapıyorum.
Önce havuçları soyuyorum.

Sonrasında jülyen şekilde doğradığım havuçların üzerine 1 bardak su ve az tereyağı koyup havuçlar tamamen yumuşayana kadar pişiriyorum.


Havuçlar tamamen yumuşadıktan sonra sarımsaklı yoğurtla karıştırıp buz dolabında soğutuyorum.

Voila ! :)

Sesu Kolay Ağda Reklamım